Asıl Başarı Zirveden İniş
29 Mayıs'ın önemi nedir diye sorsanız, en azından televizyon izleyen ve az çok haber alan ülkemizdeki herkesten İstanbul'un Fethi yanıtını alırsınız. Gerçekten de 29 Mayıs 1453'te henüz 21 yaşında olan Sultan II. Mehmed, Roma İmparatorluğu'nun sonunu getirerek tarihe geçmiş ve sonradan kendi kendisine Kayser-i Rûm (Tam karşılık olarak Roma Sezarı/İmparatoru) ünvanını da layık görmüştü, yani aslında bir noktada iki gelenek birleşmiş oluyordu. Pek çok tarihçiye göre Orta Çağ'ı da kapatan bu gelişmeden tamı tamına 500 yıl sonra, 29 Mayıs 1953'te dünya için bir önemli olay daha gerçekleşti. Dünyanın en yüksek noktası olan 8848 metrelik Everest Dağı'nın zirvesine ilk defa başarıyla tırmanıldı. Buradaki başarıyla kelimesinin karşılığı, zirveye çıktığını kanıtlayabilmek ve canlı dönebilmek.
Buradaki başarı koşulu aklıma Jules Verne'in 1865 tarihli Dünyadan Ay'a romanını getirdi. İçinde insanlar olan büyük bir mermiyi kuvvetli bir biçimde uzaya fırlatarak Ay'a gitmeyi düşünen bir grup maceraperestin anlatıldığı bu erken dönem bilim kurgu romanında, başkarakterlerden ve gidişin fikir babası Michel Ardan'a her şey yolunda gidip Ay yüzeyine varsa da nasıl geri döneceği sorulduğunda şu basit cevabı veriyordu:
Geri dönmeyeceğim.
Gerçekten de kahramanlarımızın gezegenimize geri dönmesi 1870 tarihli devamı olan "Ay'ın Çevresinde Seyahat" romanına kısmet olmuştu. Verne'in eserinden doğrudan etkilenen, tarihin ilk bilim kurgu filmi Le Voyage dans la Lune (Ay'a Seyahat), hem illüzyonist ve oyuncakçı olan yönetmeni Georges Méliès'in hayal gücüyle dünyamızın uydusunu kişileştiriyor ve dünyadan fırlatılan mermiyi gözüne isabet ettiriyordu. Aşağıda filmden bir kesiti bulabilirsiniz:
Everest Dağı, kâşifi George Everest'in "dağın zaten bir ismi olduğu" ve "Everest kelimesini bölge halkının telaffuz edemeyeceği" yönündeki itirazlarına rağmen, onun adıyla anılır. Tıpkı 1953'te zirveye tırmanışın Sir Edmund Hillary ile anılması gibi, Batı medeniyetinin ilerlemeci, hatta agresif diyebileceğimiz tarzı tüm dünyaya böyle imzalar atmasına imkân verir. Oysa filminde Ay'ı kişileştiren Méliès gibi, bölge halkının Everest Dağı'nı kişileştirerek ona Chomolungma (Tibet dilinde Dağların/Rüzgârların Kutsal Anası) ismini verdiğini biliyoruz. 29 Mayıs'ta zirveye çıkan Hillary'nin yanında bir dağcı daha olduğunu da. Evet, Himalayaların yerli halkı Şerpalardan bir dağcı rehber olan Tenzing Norgay zirveye çıkışın iki ortağından biridir. Şerpa halkı kanlarındaki hemoglobin fazlalığı dolayısıyla 8000 metre gibi yüksekliklerde bile nefes almakta problem yaşamayan, üstünde yaşadıkları sıradağlarla bütünleşmiş bir özel topluluk. Kar Leoparı ünvanlı milli gururumuz Nasuh Mahruki de 1995'teki Everest tırmanışından bahsederken Şerpalara atıf ve teşekkürü borç biliyor.
Zirveye tırmanmak kadar, inmesini ve bu tecrübeyle hayatı yaşamasını da bilmek gerekiyor. Yine çoğu insanın bildiği ve Edmund Hillary'ya atfedilen şu sözü hatırlatırken:
Fethettiğimiz dağ değil, kendimizdir.
Yanına, Everest tırmanışında kendisinin eşiti olan ve bir noktada Hillary'nin hayatını kurtardığı için zirveye çıkışın kahramanı diyebileceğimiz Tenzing Norgay'dan bir alıntıya da yer vermesek olmaz:
Dağıma tırmandım, ama hala hayatımı yaşamalıyım.
Sevgiyle kalın.