İzmir'de Modernizm ve İspanya Tarihi
Bu yazının yazıldığı esnada İzmir'de bulunuyorsanız ziyaret edebileceğiniz iki güzel sergi var:
- İlki Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamında Kültürpark Resim ve Heykel Müzesi'nde yer alan Pablo Picasso - Resimden Seramiğe Bir Serüven sergisi. Sergide İspanyol sanatçı Picasso'nun orijinal bazı eskizleri dışında, eserlerinden limitli bir seçki ve Fransız fotoğrafçı André Villers ile beraber gerçekleştirdikleri dekupaj çalışmaları da yer alıyor. Resmi sevdirmek adına anlayabilecek yaştaki çocukları götürmek de gayet mümkün, sergi ücretsiz ve zemin katta yer aldığı için erişim kolaylığı var. 31 Aralık 2024'e kadar gezilebiliyor.
- İkincisi ise Arkas Sanat Merkezi'nde yer alan Joan Miró: İmge, Metin, Gösterge sergisi. Katalan sanatçı Miró'nun Portekiz Devleti Çağdaş Koleksiyonu'na dahil olan 74 eseri sergileniyor. İçlerinde orijinal resimlerin dışında, heykel ve dokuma gibi farklı branşlarda çıkardığı eserler ve özellikle Yanık Tuvaller ismini verdiği, tuvalin belirli alanlarını fiziksel olarak yakarak verdiği farklı eserler de yer alıyor. Mekanda dönemlik olarak harika sergiler oluyor, geçmişte "Doğa, Bahçeler, Düşler", "Pencere", "Nejad Devrim & Mübin Orhon" gibi ayrı güzel sergilerini de ziyaret etme imkanım olmuştu, ancak Joan Miró sergisinin etki ve enerji düzeyi başka yükseklikte, yorabileceğini söylemeliyim. Sergi binanın bir ve ikinci katlarında ve maalesef asansör bulunmuyor. Sergi ücreti tam 150 TL, indirimli 75 TL, bazı gruplara ise ücretsiz. 9 Şubat 2025'e kadar ziyaret edilebiliyor.
Pablo Picasso (1881 - 1973) ve Joan Miró (1893 - 1983) dönemdaş ressamlar. Her ikisi de modernist kabul ediliyor. Sanatta modernizm, geleneği reddetmek ve yepyeni biçim, sembolizm ve anlatım teknikleri üretmekten geçen çok güçlü bir akım. Picasso bu akımın altında kübizmin özellikle en büyük temsilcisi olmuş. Kübizm, nesneleri analitik olarak parçalara bölme ve soyutlama üzerinden yeni yöntemlerle birleştirmeyi ele alan önemli bir avangart akım (Merak edenler için avangart kelime anlamı olarak, birebir çeviriyle öncü birlik demek. Sanatta bir akımı ilk ve yaygın olduğu dönemden önce çıkaran anlamında kullanılır). Miró da, yine dönemdaşları olan (ve yine İspanyol) ressam Salvador Dali ile birlikte sürrealizm akımının en önemli temsilcilerinden biri. Kübizm kendine daha çok resim, heykel ve mimaride yer bulmuşken, sürrealizm sanatın neredeyse her alanında meyve veren çok çok geniş bir hareket. İlk defa Fransız yazar André Breton'un 1924 tarihli Sürrealist Manifesto isimli eserinde bahsedildikten sonra popüler olan sürrealizm, rüya ve gerçeklik çelişkisini sanatçının bilinçdışına başvurarak çözen ve rüyasal imgelere de benzeyen bir tür mutlak/üst gerçeklik kurmayı hedefleyen bir sanat akımı. Sinemada da erken dönemde İspanyol yönetmen Luis Bunuel'i akımın temsilcisi olarak örneklendirmek mümkün (Bir Endülüs Köpeği (1929) sessiz dönemin en çarpıcı filmlerinden biri). Günümüzde sürrealizm sinemada revaçta değil ancak Eraserhead, Lost Highway gibi filmleriyle David Lynch'i yakın dönemden örnek olarak verebiliriz.
Picasso ve Miró'nun bir ortak özelliği de, İspanya İç Savaşı esnasında politik bir duruş sergilemeleri ve sanatlarına da bunu yansıtmaları. İspanya'nın tarihi oldukça karışık. Roma yıkıldıktan sonra, kısa bir Emevi istilası dönemi dışında, 15. yüzyıla kadar çeşitli katolik hükümdarlıklarla yönetiliyor. 1492'de Kristof Kolomb'un keşif gezisine Kraliçe Isabella'nın sponsor olmasıyla birlikte başlayan, geniş çaplı ve son olarak 1898'de ABD ile yaptıkları savaşla Amerika kıtalarındaki son İspanyol toprağını da kaybettikleri zamana kadar süren uzun bir kolonizasyon dönemi başlıyor. Bu sırada Habsburglardan Bourbonlara kadar birçok hanedanın idaresi altına giriyorlar (Bu çok ilginç çünkü, evlilik ve kan bağlarıyla etki alanlarını genişleten bu hükümranlıkların, İspanya'yla çok da bir ilgisi yok. Örneğin 1515'de başa geçen Kral 1. Carlos, aslında Kutsal Roman Cermen İmparatoru olan 5. Charles'ın ta kendisi ve tek kelime İspanyolca bilmiyor). 1914'te Birinci Dünya Savaşı'nda tarafsız kalmayı da başarabilen İspanyolların gerçekleştirdiği iki Cumhuriyet denemesinden sonuncusu 1936'da darbe yapan ve 1936-1939 arasında ülkeyi iç savaşa sürükleyen milliyetçi cephenin galibiyeti, cumhuriyetçi cephenin mağlubiyeti ve darbenin başını çeken General Francisco Franco'nun diktatör olarak gücü ele geçirmesiyle bitiyor. İç savaş esnasında Avrupa'da hızla güçlenen faşizmin liderleri, Mussolini yönetimindeki İtalya ve Hitler yönetimindeki Almanya, İspanya İç Savaşı'na da milliyetçi sağ kanat lehine asker ve teçhizat desteği veriyor. Hatta Nazi Luftwaffe uçakları İspanya'nın Guernica şehrini bombalıyor ve Franco'ya kuzeydeki Bilbao kentine yürüme yolu açıyor (Picasso'nun başyapıtı Guernica işte bu olayı anlatır).
Franco 1975'teki ölümüne kadar İspanya'nın başında kalıyor ve ülkeyi üç F ile yönetiyor:
- Futbol, halkın gündemini politikadan uzak tutan bir tür milli tutkal vazifesi görüyor.
- Fiesta, yani halkın gönlünü alacak, köklerine bağlı tutacak festivaller.
- Fatima, kavram olarak anlatmak gerekirse 1917'de Portekiz'in Fatima kasabasında üç çoban çocuğa İsa'nın annesi Meryem'in belirmesi fenomeninden yola çıkılarak İspanya ve Portekiz'deki Katolik kilisesine verilen isimlerden biri The Churh of Our Lady Fatima sayılır. Franco, dini muhafazakarlığı idaresini sürdürmek için kullanıyor ve kendini İspanya'daki katolikliğin koruyucusu gibi gösteriyor (Bu son F bence biraz zorlama ancak böyle üçlemeler hep yapılır. Bir örneği de Nazi rejiminin kadınlara biçtiği roller için kullanılan üç K: Kinder, Küche, Kirsche - yani Çocuk, Mutfak ve Kilise).
Gördüğünüz gibi demokrasi kolay bir yolculuk değil. Her ülke için ayrı şartlarda, ayrı hızlarda gelişiyor (o yüzden geçmişe yönelik, şöyle olsaydı, böyle olsaydı, şu daha erken yapılsaydı söylemleri abesle iştigal; en elit, hatta Nobel ile ödüllendirilmiş olanlarımız için bile), popülist bir lider demokrasiyi hızla otokrasiye giden bir araç olarak kullanabilir, dolayısıyla özgürlükler sürekli savunulmaya, korunmaya ve kollanmaya muhtaç. Sanatçıların bu konuda duyarlı olması, gerektiğinde politik olmaktan kaçınmaması hem üyesi oldukları toplumlar hem de kendi sanatları için faydalı. Büyük sanatçılar, içinde bulundukları zamanın ruhunu anlayanlardır. Geçtiğimiz haftalarda Valencia'da iki yüzden fazla insanın ölümüne sebep olan sel felaketinden sonra Kral 6. Felipe'nin yakasına yapışan vatandaşların unutulmaz fotoğrafını çeken fotoğraf sanatçısı Manu Quintero buna farklı ve çağdaş bir örnek.
Sevgiyle kalın.