Nöroliderlik ve SCARF Modeli
Nörobilim, beyni, sinir sistemini ve bu sistemlerin duygu, düşünce ve davranışlara etkisini inceleyen bir bilim dalıdır. Beyin ve kafatası üzerine incelemeler MÖ 1700'li yılların Eski Mısır'ına dayansa da, modern anlamda sinir sistemi üzerine çalışmalar için 19. yüzyılın sonunu adresleyebiliriz. İspanyol bilim insanı Santiago Ramón y Cajal ve İtalyan bilim insanı Camillo Golgi sinir sistemi üzerine çalışmaları ile 1906'da tıp alanında Nobel ödülüne de layık görülmüştü (İkinci ismi hücrelerdeki golgi cisimciğinden hatırlarsınız). Günümüzde nörobilim beynin alanlarını ayırt etme, sinir hastalıklarının tespit ve tedavisi, ayrıca sinir ağlarının çalışma mantığı gibi konularda oldukça ileri gitmiştir. Tabii ki hafıza ve bilinç gibi ileri düzey konularda henüz bir genel geçer çözümleri yoktur, araştırma düzeyindedir.
2000'li yıllar nörobilimin tıp ve pozitif bilimler alanları dışında da keşfedilmesine sahne olmuş, özellikle pazarlamacılar ve yönetim danışmanları tarafından nöropazarlama ve nöroliderlik gibi iki büyük alt dal üzerinden ilerlemiştir. Nöroliderlik, özellikle sürüngen beynimizin (Amigdala) sürekli cevap aradığı temel olarak iki soru olduğundan bahseder:
- Tehlike ve tehditlerden nasıl kaçınırız?
- Ödül ve fırsatlara nasıl yaklaşırız?
İçimizdeki hızlı düşünen, aceleci, bencil sistem hayatı 1 ve 0'lar, siyahlar ve beyazlar olarak görür. "Yemek buldun ye, dayak buldun kaç!" olarak özetleyebileceğim bir mekanizma üzerinden, çoğunlukla da kaybetmekten ölümüne korkarak yaşar. Özellikle gerçek bir tehlike altındaysak, örneğin ormanda gezerken bir vahşi hayvanla karşılaştıysak, bu sistem bizi kaçma veya savaşma konusunda çok hızlı yönlendirebilir. Veya daha şehir içi bir örnek olarak, alışveriş yaparken kazıklanıyorsak karnımızda hissettiğimiz buruk hissin müsebbibi de bu sistemdir, çünkü rasyonel beynimizin hesaplayamadığı bir şekilde irrite olmuştur. Tabii sürüngen beynimizle yaşamın şimdiki dinamiklerini yürütemezdik. Bu da bizi beynimizin daha gelişmiş kısmı olan Neokorteks'e getiriyor.
Beynimizin toplam ağırlığının %75'inden fazlasını evrimin bu en yeni kısmı oluşturur. Neokorteks yalnızca memelilerde bulunur ve daha karmaşık düşünce şekillerimizden sorumludur. Konuşmamız, duyularımız, vücut koordinasyonumuz, hafızamız ve problem çözme becerimiz dışına bir de sosyal tarafımız, topluluğa karşı sorumlu ve vicdanlı davranmamız, bilinç ve farkındalığımız gibi kompleks ve ileri seviye işlevlerimizin hepsi işte bu yapının kapsama alanında sayılmalıdır. Bu sistem daha yavaş düşünür, sabredebilir, gerçekçi ve mantıklıdır (Daniel Kahneman'ın Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabını bu konuyla ilgili özellikle öneriyorum, konuyu bu yazı da dahil herkesin anlattığı beyin parçaları bağlamından ileriye taşımış). 2005'ten itibaren Harvard Business Review makalelerinde telaffuz edilmeye başlayan nöroliderlik kavramı, Dr. David Rock tarafından 2008'de yazılan bir makale ile insanların birbirleriyle sosyal etkileşim içindeyken ihtiyaç duydukları beş temel motivasyonu modellemekte kullanılmıştır. SCARF olarak isimlendirilen modelle ilgili (motivasyonların baş harflerinden oluşan bir kısaltma) orijinal makaleye buradan ulaşabilirsiniz.
SCARF modelinin açılımı şöyle:
- Status (Statü), başkalarına kıyasla kendimize ilişkin değer algımızdır. Saygınlık ihtiyacımızdan ileri gelir. Özellikle aldığımız negatif sayılabilecek geri bildirimleri yorumlarken bir tür statü tehdidine gireriz ve savunmaya geçeriz.
- Certainty (Kesinlik/Netlik), geleceği tahmin etme ve belirsizlikleri giderme motivasyonumuzdur. Her şeyin çift anlamlı olduğu ve hiçbir şeyin net olamadığı, dahası lineer olarak bağlı olamadığı günümüz dünyasında erişmesi en zor ihtiyaç olarak özellikle yeni kuşakları kaygılandırır.
- Autonomy (Özerklik), kendi kararlarımızı alabilme ve kontrolü elimizde tutabilme ihtiyacımızdır. Araştırmalar en çok stres yaşadığımız pozisyonların, kontrolün elimizden kayıp gittiğini hissettiklerimiz olduğunu söyler. Dolayısıyla sorumluluk almak ve liderlik etmek sanılanın aksine daha yönetilebilir bir stres içerir.
- Relatedness (Bağlılık), başka insanlarla güvenli ilişkiler içinde olma ve bir gruba ait olma ihtiyacımızdır. Özerklik ile ne kadar zıt olduğuna dikkat edin. İşte insanoğlu böyledir. Ne yardan geçer ne serden. Bağlılık konusunda motivasyonu hiç olmayan birisi muhtemelen ya hiçbir gruba giremez ya da girdiklerinden hemen dışlanır.
- Fairness (Adalet), insanlar arasındaki etkileşimin ne kadar adil olduğuna dair algımızdır. Yüz kişiye bu beş ihtiyaçtan hangi üç tanesi sizin için olmazsa olmaz diye sorsanız, en az doksan kişi adalet ihtiyacını ilk üçüne alır. Adalet, bir organizasyonda kural ve kararların belirli sistemlere göre işletilmesidir. Adalet duygusu yitmeye başladığında otomatik olarak güven duygusu da kaybolur. O bakımdan organizasyonel anlamda en büyük tehdit adalet duygusuna yönelik olandır.
Rutin işlerin birçoğunu yapay zekaya devretmek üzere olduğumuz bu çağda, nöroliderlik konusu bence önem taşıyor, çünkü konuyu potansiyel kazanç ve kayıpların muhasebesi ekseninden çıkarıyor. İnsanlar, içgüdülerden de rasyonel akıldan da ileri sistemler kurma ve işletme kabiliyetine sahiptir. Akıldışı gibi görülebilecek davranışlarımızın da bir davranış deseni vardır (Dan Ariely'nin kitabı Akıldışı Ama Öngörülebilir'i öneririm). Hem bedenimizi, hem de zihnimizi koruyacak; aldırış etmeme, kulak asmama, eyvallahı olmama, çok da takılmama gibi bir sürü olumsuz ekle biten ifade, bize deneme cesareti ve gözüpeklik sağlar. Matt Haig'in Zamanı Durdurmanın Yolları kitabında dediği gibi "bugününün tadını, yarın bu tadı nasıl özleyeceğimizi düşünmeden çıkarabilmemizi" sağlar. Hem de birbirini seven insanların yaşadığı bir topluma yakıştığı gibi bir özgecilik düzeyinde.
Sevgiyle kalın.