Utku Cevre

O Satıh Bütün Vatandır

Cumhuriyetimizin 101. yılını deneyimleme şansı edindiğimiz bu kutlu günde, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ulusumuzun kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk'ün, daha sonra genelgeçer bir strateji olarak tarihe geçecek olan "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır." stratejisinden bahsetmek istiyorum. Önce 1921'in Temmuz ayına gidelim.

atatürk1

Kurtuluş Savaşı'nda İnönü Muharebeleri'ni kazanarak moral bulan Türk ordusu, sonrasında yaşanan Eskişehir-Kütahya Muharebeleri'nde ağır bir yenilgi almış ve Yunanlılar Sakarya Nehri'ne kadar ilerlemişti (birazdan bahsedeceğim için kısa bir coğrafya hatırlatması, Sakarya Meydan Muharebesi Adapazarı'nda yapılmadı, Ankara'nın batısında, meclis binasına 100 km'den az mesafede yapıldı). Türkiye daha çok olmak üzere iki taraf da kayıp verse de, hem önemli bir mevziyi kaybetmiş olmak hem de moral dezavantaj, dolayısıyla da on binlerce asker kaçağı vakası yaşamış olmak Türk ordusunun zafer ihtimalini zayıflattığı gibi; TBMM'yi Ankara'dan daha içeride kalan Kayseri'ye taşınmayı tartıştıracak hale getirdi. Mustafa Kemal yeni bir strateji geliştirmek gerektiğinin farkındaydı. Düşmanın yeniden saldırmasının eli kulağındaydı. 23 Ağustos 1921'de Yunanlıların saldırısı ile başlayan ve 21 gün gibi, dar bir coğrafyada cereyan eden bir çarpışma için gayet uzun sayılacak bir süre alan Sakarya Meydan Muharebesi'nde uyguladığı ve düşman ordusunun ilerlemesini durdurduğu bu stratejinin detaylarına gelin beraber bakalım.

Atatürk neyi farklı yaptı?

O zamana kadar kabul görmüş klasik savaş stratejisi, aralarında uzun sayılabilecek mesafeler olan (onlarca kilometre gibi düşünün) belirli mevziler oluşturarak, saldırırken bu mevzileri zaptetmek, savunurken ise bu mevzilerde direnmeye yönelik statik bir stratejiydi. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu yayılmacı dönemi esnasında özellikle Avrupa içlerine ilerlerken, stratejik lokasyonlara kaleler kurar ve bu kaleler üzerinden genellikle de toplarla saldırı şeklinde ilerlerdi (topçuluk konusundaki teknolojik başarısı yayılmasında etkili olmuştu). Ancak ne zamanki 1683'teki İkinci Viyana Kuşatması'nda kendisinden daha sağlam bir kale savunması denk geldi, o zaman ordunun kuşatma ve savunma konusunda düşündüğü kadar iyi olmadığı anlaşıldı. Habsburg ve Lehistan (Polonya) ordularının karşı saldırısı ile başlayan Kahlenberg Muharebesi sonrası, Osmanlı ordusu İstanbul'a kadar neredeyse 1500 kilometre geri çekildi ve 16 yıl sonra da Karlofça Antlaşması ile Macaristan da dahil olmak üzere Avrupa'daki topraklarının büyük bir kısmını kaybetti. Ricat denilen geri çekilme aksiyonunun (gericilik anlamına gelen irtica kelimesi de aynı kökten gelir), ardınızdan düşman kovalarken nasıl sonuçlanabileceğini Mustafa Kemal biliyordu. Savunma savaşında özellikle Çanakkale cephesinde yakından deneyimlediği siper savaşının da ne kadar çok kayıp verdirdiğini görmüştü. 10 yıldan fazladır sürekli savaş halinde olan bir ülkenin elinde böyle bir kaynak yoktu.

viyanakusatmasi

Gelgelelim aklında olan manevra savaşı ya da hareketli savaş stratejisi ise Orta Asya Türklerinin başarıyla uyguladığı hile ve taktikler (en bilineni geri çekilir gibi yapıp düşmanı çevrelemeyi sağlayan Hilal taktiği) içerse de, yakın dönemde manevra stratejisinin iki başarısız örneği vardı. İlki 1904-1905'teki Rus-Japon Savaşı sırasında Rus general Mikhail Dragomirov'un hazırladığı ve Kore'yi işgal etmek için kullanılıp başarısız olan plan; ikincisi ise Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'nda Fransa ve Belçika'yı işgal etmesi için Alman mareşal Alfred von Schlieffen tarafından hazırlanmış ve ölümünden sonra uygulanıp başarısız olan plan. Yakın tarihte yalnızca Napoleon Bonaparte'ın Avusturya'yı işgal ederken 1805'teki Austerlitz Muharebesi'nde kullandığı süvarileri gizleme taktiği başarılı olmuştu. Büyük devlet adamlığının yanında, aynı zamanda dünya tarihine de geçecek yetenekte bir mareşal olan Mustafa Kemal, durumu Türkiye coğrafyası ve önündeki muharebenin niteliği açısından değerlendirerek kabaca şu maddelerle açıklanabilecek bir savaş stratejisi geliştirdi:

  1. Savunma hattı esnek olacak ve bir mevzi kaybedildiğinde alan savunması yapılarak savaş başka bir noktaya sürüklenecek ve düşmanın ilerleyişi durdurulacak.
  2. Geri çekilme, yenilgi sonucu değil taktik olarak uygulanacak. Taktik olarak geri çekilen birlik hemen 1 kilometre geride yeniden mevzilenecek ve toparlanarak karşı saldırı yapacak.
  3. Coğrafya avantajı kullanılarak, sadece savaş alanındaki mevziler değil, tüm alan (düşmanın hareket ve lojistik hattını zorlaştıracak tepeler, vadiler, hatta köylere yakın alanlar) savunma için kullanılacak.

Bu stratejiyi astlarına anlatmak ve askerlere belletmek için yaklaşık bir ayı olduğunu da göz önünde bulundurun. Yani dehası dışında, yeni stratejileri orduya aktarma konusundaki başarısı da takdire şayan. Muharebe başladıktan birkaç gün sonra Fevzi Çakmak ve bazı paşalara bu stratejinin Türk ordusu için anlamını hepimizin bildiği şu sözlerle aktaracaktı:

"Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.”

ataturk2

Peki biz bu stratejiyi nasıl uygulayabiliriz?

Şimdi bu noktada stratejinin üç temel kitabına sözü vermek istiyorum. Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra TBMM tarafından kendisine Gazi ünvanı verilen (halk bunu bir kademe ileri ötürüp ona Halâskârgazi yani "Kurtarıcı Gazi" demiştir) Mustafa Kemal Paşa, yaşamı boyunca okuduğu ve cepheden cepheye sandıklarla götürdüğü binlerce kitabının arasına bunları da eklemiştir elbet.

"Savunmada olmak, saldırının temelini oluşturur. Saldırıda bulunmadan önce düşmanın pozisyonunu ve güçlü yönlerini gözlemlemek gerekir."

"Bir prens, düşmanın saldırısına karşı savunma yaparken, daima saldırıyı düşünmeli ve ona karşı hazırlıklı olmalıdır."

"Savunma, saldırıdan daha avantajlıdır, çünkü düşmanı kendi zayıflıkları üzerinden yenme fırsatı sunar."

Nitekim, Sakarya'da durdurulan işgalci Yunan ordusu, bir yıllık hazırlıktan sonra ani ve beklenmedik bir saldırı ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bozguna uğratılmış ve Kütahya'dan başlayıp iki hafta içinde Ege denizi'ne kadar sürülerek zafer kazanılmıştır (burada Fahrettin Altay komutanlığındaki Süvari Kolordusu'nun etkinliğine de ayrıca şapka çıkartmak gerekir). İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren bu geniş çaplı alan savunması stratejisi özellikle müttefikler tarafından başarıyla kullanılmış; Alman ilerleyişine karşı Stalingrad, Kursk, Bulge gibi önemli muharebelerin kazanılmasını sağlamıştır.

Peki, 21. yüzyılda yaşayan insanlar olarak biz bu stratejiyi nasıl uygulayabiliriz? Mecazi savaşınızı neyle yaptığınız, hedefinizin ne olduğu, düşmanın kim veya ne olduğu size kalmış. Benim önereceklerim şunlar:

  1. Çevik olun.
  2. Neyin savaşını veriyorsanız verin, ilk mevziyi kaybettiğinizde savaşmayı bırakmayın. Savunmanızı (çabanızı) geniş bir alana yayın ve alanınızı koruyun.
  3. Taktiksel geri çekilmeniz gereken noktalarda cesur olun. Ağır bir başarısızlık alıp, olması gerekenden çok daha fazla mevzi kaybetmenizden iyidir. Geçici olarak geri çekilin, gücünüzü toparlayın, hazırlıklarınızı gözden geçirin ve yeniden atağa kalkarak hedefinize ulaşın.
  4. İçinde bulunduğunuz ortamı (imkanlar, insanlar, değerler, politikalar) iyi tanıyın ve erişiminiz olan kaynakları sonuna kadar kullanın.

Mustafa Kemal Atatürk askerlikte geliştirdiği bu stratejiyi siyasette de ustaca kullanmış ve hangi devrimi yaptıysa, bu hızlı mevzilenme ile küçük zaferleri büyüklere dönüştürerek sağlamıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet'in ilanı da bu derin vizyonunun ve yılmaz gayretinin sonucudur. Atamızın bizlere armağan ettiği laik, demokratik Cumhuriyet'imizin faziletlerini minnettarlıkla hatırlayalım.

Sevgiyle kalın.

#kişisel_gelişim #yaşam_tarzı