Victor Hugo Gibi Kalıcı Olmak
Kullananların bileceği üzere parfümler ikiye ayrılır:
- EDP (Eau de Parfum): Daha yoğun, ağır ve kalıcı kokular için kullanılır. Parfüm kelime anlamı olarak "per fumum" Latince ifadesinin tam karşılığı olarak dumanın içinden anlamında gelir. Eau de Parfum, parfüm suyu demektir.
- EDT (Eau de Toilette): Daha az yoğun, hafif ve uçucu kokular için kullanılır. Toilette, Fransızca kısa örtü demektir. Başlangıçta hazırlanmak anlamında kullanılsa da sonraları makyaj veya yüz yıkama suretiyle tazelenmek yerine geçmeye başlamıştır. Buradan hareketle EDT kokuların belirli aralıklarla tazelenmesi gerekir.
Kalıcı olmak mı, tazelenmek mi? Pek çok kişi kalıcı olmak ister herhalde değil mi? Peki dünya ve zamanın ruhu bizi tazelenmeye itebilir mi? 19. yüzyıldan bir örneğe gidelim ve Fransa'dan çıkan büyük bir yazar olan Victor Hugo'ya bakalım (1875 yılından bir fotoğrafı yukarıda). Öncelikle 1802-1885 yılları arasında yani Fransa'nın bu en uzun yüzyılında yaşadığını belirteyim. Fransız İhtilali'nin doğurduğu Birinci Cumhuriyet'le dünyaya gözlerini açmış, ancak Napolyon Bonapart'ın imparatorluğunu ilan ettiği dönemde çocukluğunu geçirmiştir. 1812'de Rusya'yı işgal etme girişimi başarısız olan Napolyon, Avrupalı devletlerden oluşan bir koalisyona karşı Leipzig Muharebesi'nde yenilerek tahttan indirilmiş, Elba adasına sürgün edilmesine rağmen dönüp iktidarı ele geçirmeye çalışmış, ancak meşhur ABBA şarkısındaki gibi (aşağıda klibini paylaşıyorum) Waterloo Muharebesi'ni kaybedip ölene dek yaşayacağı Saint Helena adasına sürgün edilmiştir. Bourbon Hanedanı'nın başı çektiği restorasyon dönemi, 1830'daki Temmuz Devrimi ile sona ermiş ve son Fransa Krallığı da bu dönem ilan edilmiştir.
Victor Hugo, meşhur romanlarından Notre-Dame'ın Kamburu'nu krallığın ilk yıllarında, 1831'de yayınlatmıştır. Romantizm akımıyla anılmasının sebebi olan bu tarihi romanda, Hugo çağdaş dönemdeki çalkantılardan bir nevi kaçıp 15. yüzyılda geçen romantik bir trajediye imza atmıştır. Yüzyıllardır bakımsız kalan Paris'teki Notre-Dame Katedrali'nin restorasyonu için kamuoyu oluşturmak adına yazıldığını söyleyenler de vardır (Notre-Dame ya da İngilizce Our Lady, Meryem Ana'ya ithafen söylenir ve dünyanın pek çok yerinde bu isimde kiliseler vardır). Burada yeri gelmişken Notre-Dame de Paris müzikalini de anmadan olmaz tabii. Herkes Belle şarkısını bildiği için bir değişiklik olsun ve yine unutulmaz bir parça olan Le Temps des Cathédrales'in videosunu aşağıda paylaşayım.
Tabii her krallık baskıcıdır. Baskı ise isyanı beraberinde getirir. Hugo'nun yıllar sonra Sefiller romanında da konu edeceği, monarşiye karşı cumhuriyet yanlılarının giriştiği 1832'deki Haziran İsyanı bunlardan biridir. O dönem çabuk bastırılan isyan, Fransız İhtilali'nden ruh almaya çalışmış ve krallığın lağvedilmesine kadar giden dönemin ateşleyicilerinden olmuştur. 1848 geldiğinde Avrupa'da devrimler dönemi başlamıştır. Hugo'nun bizzat katıldığı Fransa'daki Şubat Devrimi dışında, Habsburg Avusturya-Macaristan'ı, Romanya, Galiçya (Ukrayna-Polonya), İtalyan ve Alman Eyaletleri, Danimarka ve hatta İrlanda'da yüz binlerce insan cumhuriyet ve bağımsızlık adına gösteriler düzenlemekte ve şehirlerde barikatlar kurmaktadır. Fransa'da İkinci Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra toplanan meclise giren milletvekillerinden biri de Victor Hugo olacaktır. Şimdi buraya dikkat. Meclise muhafazakâr partiden giren Hugo, sosyal adaletsizlik, çocuklar için ücretsiz eğitim hakkı, yoksulluğu bitirmek, idam cezasını kaldırmak gibi konularda konuşmalar yapmaya başlayınca bu konuları gündem etmeyi sevmeyen muhafazakâr partiden kopar. 1851'e geldiğimizde İkinci Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren başkanı olan 3. Napolyon, yönetimi tekelinde toplayarak imparatorluğunu ilan eder (kendisi Napolyon Bonapart'ın yeğenidir, bir anda imparatorluk ilan etme refleksinin herhalde genetik bir problem olduğunu düşündürüyor). Victor Hugo bütün gücü elinde toplayan imparatoru alenen vatan haini olarak tanımlar ve ülkeden ayrılarak Brüksel'e, oradan da Büyük Britanya'nın Taç Toprakları olan Jersey ve Guernsey adalarına geçer, sonuncusunda 1870'e kadar kalır. Büyük eseri Sefiller'i de burada yazmış ve 1862'de yayınlatmıştır.
Tazelenme, diğer bir deyişle değişimi Hugo için Sefiller'de görürüz. Artık Notre-Dame'ın önündeki meydanda Esmeralda'nın elinden su içmeyi düşleyen zangoç Quasimodo gitmiştir. Yazarın konularında artık sosyal gerçekçilik vardır. Ekmek çaldığı için 19 yıl kürek mahkumu olan Jean Valjean (Yine bir parantez içinde, Shawshank Redemption'daki Andy Dufresne'nin de harika bir gönderme ile içeride tam 19 yıl kaldığını hatırlatayım), veremden ölen ve çocuğu Cosette'i vermesi gereken Fantine, bir suçlunun ahlaklı olabileceğini idrak edemeyen müfettiş Javert, sonunda köle tüccarı bile olan kötücül Thénardier gibi karakterler yaratarak, son derece didaktik, ancak insanı insan yapan ne varsa araştırmaya da koyulmuş, devrim ruhunu içinde barındıran komple bir eser yazabilmiştir artık Victor Hugo. Tazelenerek kalıcı olmuştur, başka türlü değil. 1870'te Prusya şansölyesi Bismarck'ın oyununa gelip ilan ettiği savaşı kaybeden imparatorluk, yerini bu defa 70 yıl sürecek Üçüncü Cumhuriyet'e bırakmıştır (1871'de iki ay süren Paris Komünü'nde işçilerin kendi kendilerini yönettiği deneyim dışında). Cumhuriyet rejimiyle beraber tekrar Paris'e dönen Hugo da kalan yıllarında, Belle Epoque döneminin olumlu havası içerisinde Avrupa'nın birleşmesi ve telif hakları gibi konularda çalışmıştır.
Parfümeride rastladığım, kendi çektiğim bir fotoğrafı paylaştım yukarıda. Reklam değil tabii ki, kokusunu da bilmem ama Victor Hugo'nun bir parfüm markasına, karakterlerinin ise çeşitlerine dönüşmesi bu kalıcılık konusunu bence güzelce bağlıyor. Kimsenin unutamayacağı romanlar yazarsın, ülkenin büyük dönüşümlerine şahitlik eder, bu uğurda yıllarını gurbette geçirir ve ülkene bir kahraman gibi dönersin; ancak günün sonunda bir parfüm markası olarak varlığını sürdürürsün. EDP gibi kalıcı olmaya bir de bu açıdan bakmaya ne dersiniz?
Sevgiyle kalın.